Sayfalar

Çarşamba

İsrail'deki orman yangınına sevinen insan

Evet evet böyle insanlar doğada tek başlarına bulunabiliyorlar. Bir de kendilerini genel izlenimlerime dayanarak söylüyorum müslüman olarak görüyorlar. Hayır efendim hiçbir müslüman doğaya zarar gelmesini istemez. Ayrıca gerek müslümanların kutsal kitabında gerekse diğer dinlerin kitaplarında doğaya zarar vermek desteklenmez, aksine doğadan yararlanılmasından, doğanın korunmasından bahsedilir. Kalkıp burda size ayet ya da pasaj paylaşmıycam. Bunları bilmek için kutsal kitapları hatim etmeye gerek yok. Dolayısıyla bu şekilde tepki gösteren kişilerin İslam ya da diğer dinlerle uzaktan yakından alakası yoktur ve hatta bir dine mensup olmayan insanlar bile kendine 'müslüman' diyip ormanların yanmasına sevinen insanlardan çok daha 'müslümandır' benim karşımda o sözde müslümanlardan. Böyle düşünen insanlar o kadar aptallardır ki, İsrail halkının bir sincap gibi ağaçlarda, ormanlarda yaşadığını varsayıp sevinmektedirler. İsrail'e herkes kadar ben de tepkiliyim, ancak ormanların İsrail'e duyulan öfke ve kin ile ne alakası vardır. Ben bu insanların önce bunu anlayabilmelerini ümit ediyorum. Bana göre bu insanlar, bu görüşleriyle , kendilerine İslamiyetin de dahil olduğu hiçbir inanç sisteminde yer bulamaz. Bulamamalıdırlar. 

Başlıkta bu kişilere insan demiştim fakat ormanların yanmasına sevinen insan, insan da değildir. Çünkü insanların yaşamlarını sürdürebilmesi için gerekli olan ilk şey herkesin de bildiği gibi oksijendir. Bugün hızla azalan ormanlar dünyanın en önemli oksijen kaynaklarından biridir. Kendi temel ihtiyacını sağlayan ormanların yanmasına, yok olmasına sevinen ya da buna sessiz kalan varlıklar insan olamaz, olsa olsa oksijene gerek duymayan bir çeşit organizmadan öteye gidemezler. İşte ben bu sevinenlerin oksijene gerek duymadıklarını tahmin ettiğimden insan olmadıkları sonucuna hiç şüphesiz ulaştım, umarım ulaştırabilmişimdir de.  


Pazar

Mim üzerine

Geçtiğimiz günlerde pek sevgili Gasilhane tarafından işaret edilmişim. Gasilhane demişki Scar bir insan seç ve ona bizden bahset *. Düşündüm düşündüm seçtiğim bir insana bütün bu blog aleminden bahsetmek zor olacak dedim. O yüzden tam tersini yaptım ve Gasilhane'yi kırmayarak bu isteğini gerçekleştirdim.  Anlatmak istediğim kişi tanıyanlar da olabilir, o kişi pek sevgili Dante'dir.


Dante soğuk bir kış günü Moskova'da  4 katlı  bir apartmanın 3. katında dünyaya gelmek isterdi tahminimce. Ama orada dünyaya gelmedi. Bu onun elinde değildi tabii ki. Ama hikayeleri yazmak bizim elimizde. İstersem doğurturdum onu az önce orda. Hayatının geri kalanını hızla geçerek Dante ile tanışmamıza geleyim. Çanakkale'de formasyon alırken tanıştık ve aynı sınıftaydık. Gördüğüm anda bu heriften bi cacık olmaz demiştim, hatta ilk hafta batak oynarken ne salak lan bu diye de içimden geçirmedim değil. Salak dememin nedeni de batağı pek iştahsız oynamasıydı tabii o zaman. Yoksa gayet zeki, çevik ve ahlaklıdır. Ama sporcu değildir. Dante'yi okuyanlar yazdıklarının da farkındadırlar.Ben okumama rağmen bir şey farkedemedim. Çok derin şeyler yazıyor gibi ya da yazdığı şeyler bana derin geliyor. Sonuçta derinlik burada ölçülen ve ölçen şeye oranı ise derinliğidir. Yazınsal olarak tanımlamak gerekirse ben hata veriyorum tanımlarken, bi tanımlayan varsa çıksın tanımlasın beni de kurtarsın buradan. Diğer anlamlarıyla Dante aslında saf (tabii ki temiz kalpli anlamında ), tembel( evet gerçek anlamda), zeki, üşengeç, zampara, ağzı laf yapan dolayısıyla kızların aklını alabilecek, okuyan ve en önemlisi artis bir adamdır. Herif bildiğin artistir ve artisliğinden hiçbir durumda taviz vermez. Sanırsın ki ibnenin süper güçleri var ama o sırada bi tek sigarası bile yoktur. Neyse özünde iyi bir insan olan dante hakkında daha fazla bahsedemiycem, ayrıntılı bilgi için kendisine buradan ulaşabilirsiniz.

Ben de bu bayrağı ismen değil ama kısmen takipçilerime devrediyorum. Hani scar beni seç beni seç diyenleriniz varsa bi epostaya bakar editlerim yazıyı :)

Son olarak mimden beni haberdar eden ailemizin hafiyesi magna'ya  ayrıca teşekkür ediyorum. Sen tam bir magna persona'sın ;)

*burada gülmeniz gerikekiyor hesaplarıma göre.

Cuma

Aynı adlı kitaptan sinemaya uyarlama sanrısı

Bu 'aynı' adlı kitaptan sinemaya uyarlama benim çocukluk dönemimi yiyip bitiren bir cümledir. 7-12 yaş arası dönem olabilir bahsettiğim dönem. Scartissue ne yani 7 yaşından beri sinemayı mı takip ediyosun bi siktir git allasen diyebilirsiniz. Ben de düşündüm bugün takip ediyormuşum zamanında. Bugün pek yakın değilim sinemaya. Aslında çocukluk dönemimde takip ettiğim sinema kültürü televizyonlardaki 'bu hafta sinemalarda şunlar var' programlarıdır. Ha işte takip ediyorum diyorum ya işte böyle takip ediyordum, ne sandınız film festivallerini mi gidicektim 7 yaşında amk. Ayrıca internette öyle yaygın değildi. Gördüğüm tek bilgisayar okuldaki müdürün bilgisayarıydı ya da ben gördüğüm o şeyi bilgisayar sanıyordum. Her neyse.

Ha işte anlatacağım şey  bahsettiğim 'bu hafta sinemalarda şunlar var' programlarıyla ilgili. O dönemlerde kitaplardan sinemaya aktarılan filmler için bilmem kimin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan bu film insanı bilmem nerelere götürüyor, bilmem kimin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan bu film orta çağ karanlığını anlatıyor vs vs. Ben de hiç yazar isimlerine dikkat etmedim ya da her seferinde unuttum ve ordaki aynı ismini kitabın ismi diye yıllar boyu algılayınca aklımda şöyle bir düşünce oluşmuş; 'lan adam ne kitap yazmış bütün filmler aynı adlı bi kitaptan çıkıyor' diye adamı içten içe tebrik ederdim. Hatta bazen okumak gerekir bunu diye düşünür, lan o kadar film çıkan kitabı yıllarca okusam da bitmez zaten boşver diyip siktir ederdim. Bu böyle geçip giderken, bir gün bu yanılgımı anlık bir kavramayla farkettim.  İlk zamanlar böyle fragman yayınlayan programlara denk geldiğimde o cümle geçince yazarların farklı olduğunu anlamaya başladım tabi, gün geçtikçe bu şirin salaklığımı unutmaya çalıştım ama bugün buraya yazacak kadar taze bu geniş anım. Hay anıma koyayım diyorum bazen, olmuyor. Er ya da geç  farkettiğim bu yanılgım, hala bahsi geçen cümle her geçtiğinde aklıma gelir, güler geçerim :)

Tam yazıyı bitirmiştim ki bu sanrıya düşme konusunda yalnız olmadığımı anladım...

Salı

seninki kaç cm?

Greenpeace'in ''seninki kaç cm'' kampanyasını yanlış anlayan genç, İstiklal Caddesi'ndeki Greenpeace gönüllülerine penisini gösterince çevredekiler tarafından linç edilmeye çalışıldı.

Peşin uyarı: Bu bir zaytung haberi değildir. Zaytung esin kaynağıdır.

Cuma

Sevgili Bilok

Ben bu kpss'yi...
Sevgili bilok evet anlatıyorum. Her şeyi anlatıyorum. Bir süredir  minikpitircik.blogspot.com'da yazıyordum. Herkese çeşitli yalanlar söyledim. Kimine kpss var dedim, kimine başım ağrıyor, kimine de bu gece olmaz dedim. Hep bi kandırmaca içinde geçti son birkaç ay. Sen burda benim herkesten bahsetmemi beklerken ben orda minikpitircikla yeni izleyicilere koşturuyordum. Ne sandın ?

Neyse ya, öyle bi blog yok lan yaparmıyıım öyle şey sana!  Bilindiği üzere blogun son hali kpss zulmü çeken bir insanın görüşlerini yansıtıyordu. Hatta bi ara lan arada soru moru da paylaşıp sağa sola reklam alsam, atanmaya bile gerek kalmaz diye düşündüm. Ama sadece düşündüm. Hangimiz böyle saçma şeyler düşünmüyoruz yani, hadi itiraf edin siz de.

Japonca yorumlarm. en spaminden.
Hayatım şuan kpss parantezine alınmış, her şey ona göre işlem görüyor içimdeki kara borsada. İnişli-çıkışlı bir psikoljim önemli kişilerin açıklamalarını bekliyor, bazense sert düşüşler yaşıyor. Ama kendi içimde hayallerime olan talep çok yüksek olduğu için bu arzı gerçekleştirecek maksimum performansı göstermem de farz oldu. Yani ben öyle düşünüyorum. Dolayısıyla, odaklandığım şeyler bloğun yükselme dönemine nazaran azalmış, azalmakla da kalmayıp var olan yazı yazma isteğime de uzaklardan sert vurmuştur. Ama böyle de kötü olduğunun farkına vardım. Yazmak o kadar da zor olmamalıydı benim için ki zaten çok da komplike şeylerden bahsetmiyordum. Neden zorlanayım amına koyim diye düşünürken evet evet ben orada hepimizden bahsetmeye devam etmeliyim dedim. Ha içinizde ee bize ne amk bundan diyenler mutlaka olmuştur. Bloğun sağ alt köşesine yerleştirdiğim küçük eklentiyle böyle diyenlerin hepsini tespit edebiliyorum. Ona göre, akıllı olun. 

Bundan sonra az ve öz yazabilirim, hatta zaytung tarzı sondakikaları burda paylaşabilirim, amacımız sosyal mesaj değil mi nihayetinde orda paylaşacağıma ilk burda paylaşırım hem bu benim de işime gelir.

Son olarak hergün bloga japonca yorum yapan spam makinesine  bir çift sözüm var. 性交しなさい!  Japonya'da blog mu kalmadı lan!

Ne şiş yansın ne de kebap cumhuriyeti

 Yaklaşık bir ay önceYarımakıl: ''bunlar mutsuz insanların feryadı'' demişti. Gördük.

Şimdi de başka bir şey görüyoruz...

Yarımakıllı yöneticilerin, sözde adaleti ve devleti temsil eden bir zümrenin vermek istediği yarım adaleti görüyoruz. ÖSYM şöyle bir açıklama yaptı: KPSS Eğitim bilimleri sınavında olan usülsüzlüklerden ötürü 'sadece eğitim bilimleri sınavı iptal edilmiştir.' Usülsüzlük sıfatıyla gizledikleri şey ise şu; Soruların servis edildiği hem de bizzat ÖSYM yetkilileri tarafından. Açıklamadan şöyle bir şey de çıkıyor. 'biz eğitim bilimleri sorularını koruyamadık ancak aynı gün yapacağımız ve sınavın 1. aşamasını oluşturan genel kültür -yetenek bölümünü çok iyi koruduk şimdi ayıp ediyonuz arkadaşlar hadi çok ısrar etmeyin bak bi bölümü iptal ettik işte daha ne istiyorsunuz' dur. Ya da 'hırsızlar' geldi ve 'amaaan eğitim önemli zaten bize ana puanın %40 ını oluşturan bölümün soruları lazım napalım diğer bölümü' dediler. Buna kim inanır sevgili seyirciler ya! Hayır böyle bir bahaneyi halka sunmak bile en büyük hakarettir. Benim yarım adaletli devletim, yarım adaletle yarım verim almaya devam edeceksin tüm halkından.

Salı

Durun durun size ne anlatıcam?

Çok ama çok ilginç bir Kpss sonucu ile karşı karşıyayız sayın pek alakalı blog alemi. 2010 Kpss lisans sonuçları geçen hafta açıklandı bildiğiniz üzere. Fakat Kpss'nin 10 yıllık tarihinde eğitim bilimlerinde 120 sorunun 120'sini de cevaplayabilen bir tek insan evladı yokken 2010 Kpss eğitim bilimleri testindeki 120 soruyu doğru cevaplayan kişi sayısı minimum 500 kişi olarak an itibari ile belirlenmiştir.

Şimdi ben bunu niye yazdım. Az çok eğitim bilimleri sınavından haberdar olan varsa zorluğunu da biliyordur. Pek kolay bir sınav değil. Ayrıca 2010 Kpss eğitim bilimleri ile ilgili sorulara üniversitedeki öğretim elemanları bile onlarca farklı yanıt vermiştir. Yani sorular bile tartışılırken nasıl 500+ kişi hepsini doğru yapabilir. Bu inanılmaz. Geçmiş yıllarda 1 kişi bile bu sınavdan ''full'' yapmadı. Şimdi bunun anlamı nedir?


Bir anlamı var aslında; sınavdan 120 net yapanların büyük bölümü fem dershaneleri öğrencileri. Biliyorsunuzdur 2009 yılında Pmyo soruları sınavdan günler önce bu dershanelerde yayınlanmıştı. Ve o sınav bir süre sonra iptal oldu. Sosyal paylaşım sitelerinde 120 net yapan onlarca kişinin tc kimlik numaraları dolaşıyor. Bu ne kadar legal bilmiyorum fakat ortada daha illegal bir şey varsa yasal olduğu kanısındayım. Vedat Şahin adında bir kişi 2008 ve 2009 Kpss'de 60 puanı bile geçemezken(ben rahat şekilde geçmiştim ) 2010 Kpss'de derece yapıyor. Çok ilginç diğer bir şey ise 10 Temmuz 2010'daki sınavdan 2 ay önce; 9 Mayıs 2010'daki Ales'te aynı kişi 70 puan bile alamamış ki, Ales Kpss'nin yanında kolay bir sınavdır. Bu şahıs Ales'te Max 10 matematik yapabilirken 2 ayda nasıl bir kutsal güçle çalışıp Kpss'de genel yetenek bölümünü neredeyse kusursuz yapar.  Ayrıca bu kişi de fem eğitim kurumları ile alakalı. Ve bunun gibi onlarca var, herkesin çevresinde var.

Kısacası sorular günler öncesinden belirli grupların eline geçmiş/geçirilmiştir. Birileri birilerini göz göre göre kayırmaya çalışmıştır. 

Binlerce kişinin bu yıl hakkı göz göre göre çiğnenmiştir. Buna karşı suskun kalan medya ve sivil toplum kurumları bu olaya bir an önce el atmalıdır. Yoksa sisteme olmayan güvenim artık beni de diğerleri gibi anarşistliğe zorlayacak. Böyle adaletsizlik olmaz.

Pazar

Onlar gibi düşünebiliyorum

Milli Eğitim Yatanı Nimet Çubukçu*: Neden yazın okulda çalışıyor bu öğretmen. Bu sıcaklarda çalışırsa tabii ki ölür. Taşımasaymış o kitapları efendim, gidip saros körfezinin serin sularının keyfini sürseymiş, bize mi sordu taşırken. Ayrıca öğretmen olurken de bize sormadı bu vatandaşımız. Ama bizim ona sormadan açtığımız üniversite kontenjanı vasıtasıyla öğretmen olmuş. ( içses: ee onlar haklı o zaman. ) (içses 2: Neyse siktir et savun saçmalığı )

Başyatan: Muhtemel açıklama: Malesef bu öğretmenliğin kaderinde var.

Hamallık yaparken ölen ücretli öğretmen ile ilgili haber:
http://www.ntvmsnbc.com/id/25121216/


*Bu kadın geçen hafta sözleşmeli olarak çalışan iki öğretmenin eleştirilerine karşı şu içler acısı cümleyi sarfetmiştir sözleşmeli öğretmenlere:

'' Siz de sözleşmeli öğretmen olmasaydınız ''

Perşembe

İzmir'den bildiriyorum

                                                                      

İzmir o kdr sıck ki, 
klvyemdeki bzı tuşlr sıcktn dolyı  eridi.

Tersanelerde ölüm sezonu açıldı

15 Temmuz 2010 ile 15 Aralık 2010 tarihleri  arasında sürecek ölüm sezonu için tahmini vefat sayısı yapılan son çalışmalara göre 23 kişi olarak hesaplandı. Yapılan hesaplar doğrultusunda ilk ölüm ise bu hafta Tuzla'da gerçekleşti bile. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın bugün basın mensuplarına yönelik yaptığı bilgilendirme toplantısında yapılan açıklamaya göre son 10 yılın ortalamasının üzerine çıkılacağı, bu değerlelerin OECD, H5N1, G3, A4, Z8, Zıpzıp bölgesi ülkelerinin üstünde olduğu açıklandı. 

Açıklamanın en dikkat çekici yönü ise Bakan Löplöpçü'nün ''ölümleri engelleyemiyoruz, bir bildiğiniz varsa gidin siz engelleyin'' açıklaması olurken bir basın mensubunun '' maden ocağı ölümleri hakkında ne gibi önlemler alıyorsunuz '' sorusuna ise ilginç bir yanıt verdi. Löplöpçü  maden göçüklerinde bu sene artan ölüm sayısı ile ilgili olarak ''hedefimiz Avrupa'nın 1940 yılındaki ortalamalarını yakalamak, bunun için Bakanlık olarak ciddi çalışmalarımız var bunlardan en önemlisi Facebook'da işini özenle yapınca ölmeyen madenciler adındaki sayfamızdır. Burda hergün paylaştığımız yararlı bilgilerle madencilerin ''kaderlerinin'' önüne geçmeye çalışıyoruz'' dedi. Bakan Löplöpçü her geçen gün yükselen ''Like it''lerle bu konudaki amaçlarına da ulaşatıklarını  bildirdi. 

Eylül ayında yapılacak yeni bir toplantı ile 2011 yılı için öngörülen maden ocakları ölümleri için geniş bir rapor sunulacağını bildiren Löplöpçü halihazırda çalışan bütün madencilere ölmeyin artık diye isyanla karışık önerilerde bulundu.  Toplantının sonlarına doğru bir vatandaşın '' Sayın Bakanım insanlarımız boşu boşuna sırf denetimsizlik nedeniyle ölüyor '' demesi üzerine Bakan Löplöpçü '' hadi len ordan '' diyerek toplantıyı sonlandırdı.


Zaytung benzeri bir haber. Esinlendim evet ama orjinal.

Pazartesi

Önce şiir sandım, ama şiir değil Türkiye çıktı.



Bu ve benzeri garip kazalar dikkatsiz ve sorumsuz insanlarımızın başına bundan sonra da gelecek. Ve bir klişe olan '' eğitim şart '' burda da kendini gösterdi. Olay Muş' un Bulanık ilçesinde olmuş.

Pazar

Çok düşündürgeçli sordurgaç

Bu tanım  2010 kpss eğitim bilimleri sınavına ben tarafından yapılmıştır ve üzerine istediğiniz kadar tartışabilirsiniz.  Çok düşünmedim bu tanımı yaparken çünkü ben de beyin bedava diyecek kıvama geldim artık. Neydi lan bu sınavın 2. bölümü öyle. Hadi ben 1 ay çalıştım anlamadım soruları adam gibi ama 1 yıl çalışan adam da aynı zorluğu çekmiş, ondan ziyade onlarca kişi bu şekilde. Hayır böyle sikindirik bir sınav kpss tarihinde de yok ki diyesin lan adamlar zamanında sormuş bok atamazsın giren girdi artık diye. Çok enteressan sorular vardı  bu sınavda çok. Ben pek çalışamadım sınava evet ama insan soruyu anlayıp  bu burda bunu soruyor dedikten sonra 5(beş) şık evet 5 şık arasında kalır mı. O kadar sene test usulü sınav oldum hiç başıma gelmedi böyle bir şey. Bakıyorum 5 şık da cevap olabilir artık soruyu yapmak için duygusal bağlar kurmaya başladım şıklarla bana en yakın davrananı seçtim napayım yani! Kısacası ben kpss'ye girdim kpss'de bana girdi bu sene. Büyük ihtimalle gerekli olan 80 puanı alamayacağım bu sınavdan. Artık önümüzdeki sene bir 'yazgı' olan sınav çalışma periyoduna girerim. Bu arada sanırım geri döndüm :)

Salı

Bir süre yokum sevgili Roma'lılar.

Evet sevgili inananlar, başlangıcı belli olan fakat bitişi belli olmayan bir süre zarfında yazmaya ara vereceğim. Kpss 10 Temmuz'da. Kpss'ye son bir ay çalışma fırsatım oluyor malum okul vardı o biraz yordu beni. Dolayısıyla bu aralar düzensiz de olsa Kpss çalışıyorum; üstelik İzmir sıcağında. O yüzden aksi bir durum olmadığı takdirde blogda bir süre yeni yazı göremeyeceksiniz. Dönüşüm muhteşem olmayabilir zira kpss çalışmaya önümüzdeki yıl da devam edecek gibi görünüyorum. Buralarda kalın yine ;)

Doping Adsl

Reklam almadım siteye telaş yapmayın. Bu doping adsl'in ana sayfasına baktım nedir ne değildir diye, hani uygun mudur, geçelim mi telekomdan herkes gibi ben de bezdim. Böyle tariflerine bakıyordum ne göreyim 5 dakikada film indiren doping diye tarifeleri var 16 mb/sn hızında inanılmaz bu. Daha da inanılmazı ise adamların 5 dakika da film indiren doping yazmaları. Oldu olacak korsan mp3 indirmenin en kısa yolu diye bir slogan yapsaydınız dedim içimden. Korsan içeriğin internetten indirilmesine karşı değilim ben ama böyle bir şirketin bunu aleni bir şekilde söylemesi garip olmuş biraz. Ha paralı sitelerden belki ücreti karşılığında film indirmek isteyenler için söylenmiş olabilir bu ama hiç sanmıyorum. O kadar para veren adam uygun tarifeli adsl aramaz herhalde. Radikal bir geçiş olmuş sanki bu.

Cumartesi

Son gelişmeler

İsrail'in Filistin'de yaptığı insanlık dış...


Tamam lan tamam bahsetmiyorum artık. bu saate kadar beni anlamayan varsa zaten sorun ondadır. Her neyse..

Bi haberim var çok da umrunuzda olmayan. Kaybolan anahtarımı buldum lan. Buldum buldum da artık bi boka yaramayacak, çünkü Çanakkale'deki her şeyimi topladım bu gece İzmir'e dönüyorum. Evdeki eşyaları sattım, kendi özel eşyalarımı topladım ve koliledim klasik bavul hazırlama törenleri falan. Bu arada kaybolan anahtarım sırt çantamın en siktiriboktan cebinden çıktı, anlamsız anlamsız baktım birkaç saniye o anahtara sonra güldüm kendi kendime geçti gitti yani.

Hayatımın resmi olarak öğrenci olduğum kısmı bitti. Resmi dediğim şu anlama geliyor, artık otobüslere tam ücret ödeyeceğim amk. Sırf bunun için bile tekrar bir şeyler okuyabilirim, şaka değil bu. Yoksa öğrencilik hayat boyu devam edecek, ölürken bile ölmeyi öğreneceğiz, yamuluyorsam düzeltin. .

Çanakkale'de yakşalık 6 yıl geçirdim. Okulu uzatmadım lan hemen yuhh falan demeyin. . lisansı 4 sene de bitirdim sonra da tezsiz yüksek lisans denen şeyi yaptım. o da şimdi bitti. Bu şehir güzel, çok ciddiyim. İlerde gelin yerleşin, üniversite okuyun bir şey yapın ama burayı tadın. Küçük İzmir, küçük İstanbul gibi burası. Geçirdiğim en güzel sene ise bu seneydi. Renkli geçti. Herkese birkaç doz Çanakkale yazıyorum burdan. İyi gelir emin olun. Yan etkisi eğlence olan bir şehir burası. 

Ha ne diyecektim, bu paketinde ters dönmüş eti puf geyiği var. Adamın biri paketinde ters dönmüş eti pufunu sahibinden.com'da 500 liraya satıyor. geçen gün bir marketten şansıma ben de bir tane ters dönmüş eti puf buldum, o kadar sevindim ki 1 haftadır yemiyorum, napacağımı bilemedim hala onu. tek bildiğim yemeyeceğim.   

Artık İzmir'de olacağım, en azından atanana kadar. Bu süre içinde bi boku ölçemeyen bir kpss sınavına hazırlanacağım. Sınavı gözümde büyütmüyorum. Bu yüzden stressli olmayacak bu süre ama, rahat da olmayacak. Süreci göreceğiz.  İşte bu kadar sevgili bilok, yazacaklarım şimdilik bu kadar.

Çarşamba

Önce sen başlattın!

O kadar yazıldı, anlamayan insanlar var. Bazen karikatürler çok daha etkilidir.

Salı

Deniz Gezmiş'e hayrandır, ama Filistin'e giden gemilere terörist der.

Son günlerdeki hazin olaydan herkesin haberi vardır. Lütfen bu yazıyı sağduyu ile okuyun. Olabildiğince duygularımdan arınmış olarak yazmaya çalışıyorum. Ama duygularımdan arınmak hiç de kolay değil. Böylesi bir mesele de insan çığrından çıkabiliyor. 

Türkiye'de bu olaydan sonra iki türlü görüş ortaya çıktı. Politikacılardan bahsetmiyorum. Geri kalanımızdan, yani hepimizden. Bu iki gruptan birinin düşüncesi '' İsrail'in uluslararası sularda yaptığı bu askeri müdahalenin haksız olduğu'' düşüncesi diğeri ise ''yapılan yardımların terörist bir faaliyet olduğu, bir antisemitizm hareketi olduğu, İsrail'in uyarmasına rağmen yapılan bir hareket olduğu için haksız olduğu'' gibi bir düşüncedir.

Gerek Twitter'da, gerekse sözlüklerde yazan insanlar bu iki düşünce çerçevesinde belirtmiş düşüncelerini. İlk bahsettiğim düşünceden yanayım ben, yani yapılan faaliyetin her şeye rağmen Gazze'ye bir yardım götürme çabası olduğunu düşünüyorum. Bana şimdi kendi ülken bitti oraya mı yardım götürmeyi destekliyorsun edebiyatı yapmayın, bu bir edebiyat olmaktan yıllar önce çıktı bile. Şimdi ben bunu savunduğum için Türkiye'de düşüncelerimin aksini savunan kesim beni ve benim gibi olanları Faşist diye tanımlıyor, ben de onlara aklınızı sikeyim diyorum. Bana bunu söyleyenlerin ve söylemeyip düşüncelerini kamuoyu ile paylaşanların hepsi de Deniz Gezmiş'e içten içe sevgi besleyen kişilerdir. Biliyorum. Deniz Gezmiş'e neden bağladığımı da farketmişsinizdir. O insan bile Türkiye'de onca sosyal sıkıntı varken Filistine gitmiş hem eğitim almış hem mücadele etmiştir. Şimdi bana burda Filistin'e yapılan bu desteği savunduğum için faşist diyen aklını siktiğim varlık Deniz Gezmiş'e hangi sıfatları yakıştırdığın için bu kadar saygı duyorsun? Deniz Gezmiş Filistin halkının mücadelesine sen daha sperm bile değilken destek veriyordu sen Deniz Gezmiş'i dilinden hiç düşürmüyorsun fakat bugün yapılan desteği hakir görüyorsun. Yakışıyor mu sana bu aşağılık iki yüzlülüğün?

Filotilla'ya dahil olan gemilerden birinin adı Rachel Corrie idi. Gemi İrlanda'dan insani yardımları yükleyerek Akdeniz'e geldi. Peki Rachel Corrie'yi kaç kişi tanıyor? Utanmaz herifler nerdeyse bu gemiyi gönderenlerin de İrlanda ülkü ocaklarına bağlı olduğunı söyleyecekler. Bu kadar arsız insanlar ile aynı coğrafyayı paylaşmaktan utanmaya başladım.

Hala ezik edebiyatı yapıp, sanki Türk değilmişcesine, sanki ABD'yi, sanki İsrail'i desteklediği zaman daha marjinal olunacağını sanan sik kafalılar var. Napalım biz ya bir avuç Arap için kendimizi neden paralıyoruz diyenler var. Bunlar o küçük akıllarına meselenin bir Arap meselesi olmadığını ne zaman sokacaklar. Bu bir Arap meselesi değil, bir sıra meselesidir. Sıra sesini çıkarmayanlara gelecek ey sik kafalı Türk enteli, sözlük yazarı, tweet gireni girdiğin bu tweetler yarın sana girecek farkında olamayacak kadar aptal olmamalısın. Kınıyorum bu tavrını.

Diyorlar ki, internet aktivistleri ne işe yarar burdan mı kurtarakcasınız Filistin'i. Senin kadar farkındayım burdan silah kuşanamayacağımı, ilaç yardımı yapamayacağımı, el uzatamayacağımı. Zaten senin o sikko zihniyetinle beni hemen anlayacağını sanmıyorum. Burdaki amaç ilk olarak farkındalık yaratmaktır tabii ki.

Duygusal yazmayacaktım ama mantıklı bir durum da yoktu ortada.

Cumartesi

pıleysteyşın geyikleri

Benim favori kız profilim pıleysteyşın  ve batak oynamayı bilendir. Bu ikisini bir araya getiren kız her yerde olduğunu gibi bende de değerlidir, birkaç tanesine rastladım ben bunların henüz. Hatta şöyle bu yeteneklere sahip olup bir de geyiklerini yapabiliyorsa tadından yenmez bir şey olur. Öylesini daha görmedim, göreni de görmedim. Neyse konuya girmeye çalıştım fakat bu girişle sanki başka yere gidecek gibi geldi bu yazı o yüzden o girişe anlamsız bir dur diyip yeni paragrafa geçiyorum. 
Pıleysteyşın'da Pes haricinde pek oyun oynamam ben, zaten geyik de orda oluyor. Nasıl koydum lann nasıl haa! gibi geyikler klasik. Bir de klişeler var onlar harika oluyor bazen ister istemez insanın ağzından kaçıyor tabi. Mesela ceza sahasında sen rakibin ayağına kaymadığın halde bi türlü kaymışsındır farketmeden ve penaltı olmuştur. Gelen ilk cümle şu olur: Kendi kaydı lan, kendi kaydı valla ben kaymadım amk. Bir başka klişe ise Tuş basmadı amk. Halbuki o tuş o ana kadar basmıştır, hatta o anda basmıştır ama başka tuş kombinasyonları yüzünden belki etkisiz olmuştur ya da aynı durum şöyle ifade edilir: Bastım bastım vurmadı amk. Bu da çok komik oluyor Lan bastığına eminsen her şey yolundaysa oyuncu içerde insiyatif mi kullandı, yok lan yanlış bastı herhalde biraz daha ilerleyim mi diyor. Demiyor tabi. Bir başkası ise, diyelim Pes 2009'dan Pes 2010'a geçilme vakti gelmiştir. Ansızın geçilmiştir de. Oyun başlar bir takım Barcelona'dır. Diğerininin önemi yok. Her neyse, diğeri bir süre sonra büyük ihtimalle şu cümleyi kurar: Messi'yi çok iyi yapmışlar lan bunda. Lan sanki Messi gerçek hayatta yedek kulubesinde oturuyor, adam zaten iyiydi. En trajiği de benim kol bozuk mottosudur. Kolun bozuk olma ihtimali var tabi ama bir önceki maçta kazanıp bir sonraki maçlarda kötü oynamaya başlayınca hemen abi bu kolda bir şey var ya, sanki tutukluk yapıyor. Hadi lan ordan yeniliyon işte. Rakip birkaç golü aynı taktik ayni organizasyonla atmıştır, bir süre sonra yenilen taraftan şu söz gelir: Lan sende hep aynı golü atıyosun, başka numaran yok, çıkar Ronaldo'yu bi bok yapamazsın. Nasıl yani, sen hep aynı golü yerken salak olmuyorsun da ben atarken numaram yok mu oluyorum. Ahaa adamın içinden geçti Messi var bir de. Geçer tabi lan, bir sonraki versiyonda ben TV'den çıkmasını bile bekliyorum. Buna mı şaşırdın? Hiç mi Goal 3 oynamadın sen, biraz fantastik ol. Daha bir sürü diyalog var böyle ve düşünün hepsi birkaç saat içinde geçebiliyor. Sanki her seferinde aynı şeyleri konuşuyoruz gibi geliyor bana artık. Buna rağmen hala neden köpek gibi oynuyoruz bilmiyorum.

not: pıleysteyşın yazmak playstation yazmaktan daha zormuş.

Salı

Twitter'ı balık sürüsüne benzetiyorum.

Twitter'a üyeydim fakat bir sosyal paylaşım sitesine daha vakit ayırmanın bende yaratabileceği meşguliyeti arttırmamak içik aktif değildim, arada bir bakıyordum. Ama bu düşüncemden vazgeçtim kısa kısa anlatabilmekte önemli dedim kendimi. Dolayısıyla hesabımı aktif hale getirdim. İlk farkettiğim şey ise belki formatındandır ama Twitter kullanıcılarını belgesellerde izlediğim balık sürülerine benzettim. Yani bu büyük bir kitle için geçerli. Herkes aynı anda aynı konulara yöneliyor garip geldi ilk anda bana.
Neyse reklama giriyorum artık al reklam http://twitter.com/bb_hb

Pazartesi

Beyinleri gömlek markası kadar olanlar

Kılıçdaroğlu 495 liralık bilmem ne markası gömlek giymiş bu hafta kurultayda. Ben de herkes gibi internetten öğrendim bunu. Bir grup sırtlan(çeneleri kuvvetlidir, genelde güçsüz görünen hayvanlara saldırırlar, sürü halinde dolaşırlar, leş yemekten hoşlanırlar) ya da akbaba( sürü ve çene haricinde sırtlanlarla ortak özellikleri vardır ) bu olayın hemen ardından vay efendim 495 liralık gömlek giyen adam nasıl halktan olacak diye bol keseden atıyor, beyninin el verdiği şekilde eleştiriyor. Napsın peki Kılıçdaroğlu halktan görünmek için kaval çalarak mı dolaşsın, çarşamba pazarından gömlek mi alsın? Ya da Erdoğan ve Arınç gibi halktan görünerek çiftçiyi mi azarlasın, oyuncak mı dağıtsın? Peki yıllardır halktan görünüp belimizi bükenlere ne demeli sayın markaya önem veren marka beyinlim. Kılıçdaroğlu Tuhafiye Kazım'dan giyinse Türkiye'nin problemleri ertesi sabah bitecek miydi yani düz mantığım? Bu konuda eleştiri yapanların büyük çoğunluğunun sadece Starbucks'a ait olan küçük zihniyetlerinin aksini savunan bir adamın giydiği gömleği düşüncelerinin merkezine oturtarak aaa bize diyodun bak sende de var Kemal! ayarında basit eleştiriler olduğunu düşünüyorum.

Okul bitince ne olduğunu anlayamamak

Hayır başlıkta düşündüğün ilk anlam değil anlatamak istediğim. Yani okul bitince ne olduğunu anlıyorum. En basitinden okulun bittiğini anlıyorum. Benim 'ne olduğunu' anlayamamaktan kastım meslek olarak ne olduğunu anlayamamaktı.

Biliyorsunuz bu zamanlarda  4 sene matematik okuyan adam 6 ayda polis olabiliyor. 4 senede aldığı matematik eğitimini artık ileride birkaç küçük hesap yaparken diğer tüm polisler gibi kullanabilecek. O insan okul bitince ne olduğunu ve ne olduğunu anlayamamıştır. Belki de sırf birkaç sene erken atılmak adına yıllarca eğitimini aldığı meslekten vazgeçmiştir. Haklıdır da. 

Mesela ben. İlköğretim hayatımı saymıyorum. Onun haricinde sadece lise 1 de matematik dersi gördüm. Fakat 1,5 ay sonra gireceğim Kpss'de bana 30 adet hiç de kolay olmayan matematik sorusu soracaklar ve bu alacağım puanın %25 ini oluşturacak. %25 çok önemli 25 olduğuna bakmayın bilen bilir zaten. Üstelik  devlet beni atarsa işimde emekli olana kadar matematikle ilgili 4 işlem dışında hiçbir şeyi kullanmayacağım. Buna rağmen sorumlu tutuyorlar. Aslında eğitimini bile adam gibi vermediğin dersten beni neden sorumlu tutuyorsun, asıl soru bu?
Ha o kadar emek edip atancam birkaç sene içinde sonrası da komik, verecekleri ortalama bir maaş, sonra Türk eğitim sistemi neden sorunlu. Sen öğretmen yapacağının adamı öğreciyken s.ktin, okul bitti atanana kadar s.ktin, atandı öğretmen oldu bi daha s.ktin O adam mutlu olur mu? O adamın heyecanı kalmışmıdır? O adam İstanbul'da nasıl geçinir tek başına? Bunları sormazsan, cevaplarını bulmazsın .O adamdan maksimum performans beklersin üstüne üstlük. Aman çocuklara harika bir eğitim verilsin dersin. Nasıl versin ya? Sen o adama ne verdin ki? Devlet mutlu etmeden mutlu olmaya çalışan bir kurum olmamalı. Önce devlet mutlu etmeli ki karşılığını görsün. Hele ki öğretmenini ilk sıraya koymalı bunun için, bunu anlamak bu kadar zor olmamalı. Sanki birileri öğretmen olacak kişi çile çeksin istiyor dünyanın bir yerinde.

Çarşamba

Üniversitelerin şenlik düzenlediğini sanmayın

Başka üniversitelerin şenlikleri nasıl işler bilmiyorum. Ama benim üniversitemin şenliklerinden daha farklı değildir herhalde. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nden bahsediyorum. Nedir şenlikteki amaç; öğrenci bütün sene çalışmış, yorulmuş ya da hiçbir şey yapmamıştır. Üniversite de hazır bahar geldi yorulan ve yatan öğrenci ayırmadan herkese birkaç gün eğlenebilmeleri için şans tanır. Nitekim güzel günler geçer.

Benim katıldığım 5. şenlikti bu Çanakkale'de. Her seferinde ise aynı anlayış hakimdi. Öğrenciyi sömürün. Üniversite kendi organize ettiği şenlikte ihalelerle bütün standları satmış-kiralamış ve sonra ben sana kiraladım sen burda satacağın şeyi öğrenciye kaça satarsan sat demiş büyük ihtimalle. İşin kötüsü şenlik alanına dışardan bir şey sokamıyorsun, yarım şişe su bile. Bira 5 lira, en ucuz yarım ekmek arası 'şey' 4 lira. Şimdi maliyeti belli olan bu şeyleri o fiyata satılmasına imkan veren o üniversitenin yöneticileri hakkında nasıl iyi düşüneyim ben. Üniversiteli parası vardır, harcar ne de olsa diye düşünen bir grup zevzeğin aldığı karardan başka bir şey değildir bu.  Resmen bizim şu kadar öğrencimiz var, şenliklere şu kadarı gelir, sen şunu şunu şu fiyata satarsan bu kadar kazanırsın efes demişler adamlar ve salmışlar her yeri kapalı şenlik alanına.

Bu sene şenlikleri halka da açmışlar. Böyle saçmalık görmedim. Halkla iç içe olmak istememekten değil tabi. Fakat şenlik görmemiş yurdum insanı o şenlik alanında gördüklerine şaşırıyor, bu yüzden o kadar da normalleştirilmemeli. Bebek arabalarıyla gelenler mi dersin, apaçiler mi dersin. Her şey vardı. Plaj kenarında olupta denize girilmesi yasaklanan ilk şenlikti galiba. Güvenlik resmen denizden adam çıkardı. Hopp Hoop hemşerim deniz yassah!

Kısacası  benim üniversitem şenlik yapalım da öğrenciler eğlensin demek yerine, şenlik yapalım da 'eş, dost' nemalansın demiş. Bu artık böyle. Türkiye'deki çoğu anlayış gibi. 

Her şeye rağmen Duman'ın canlı performansı harikaydı. Sahneye çıkmadan saatler önce birkaç ses denemesi yapmak için bizim karşımıza geçtiler. Bu da ondan bir kesit. 

Pazar

Çizgi film tadında hayatlar

Bloglarını yeni açan izleyicilerimiz için tekrar ediyorum, bu aralar her üniversitenin olduğu gibi bizim de şenliklerimiz var. Diğer üniversitelerin şenliklerinden sanırım daha güzeldir. Plaj kenarında, ormanın içinde mis gibi temiz hava, birçok etkinlik vs. Uzun uzadıya şenlik anlatmayacağım size, çünkü sıkılacaksınız. Anlatacağım şeyler daha farklı.
 
Şenlik alanı çizgi film gibiydi. Bu japon anime karakterleri var ya hani, saçlar yanakların altına kadar dümdüz şekilde iniyor falan, bir sürü erkek öyle olmuş hiç yakışıyor mu 25 yaşında adama hala Pokemon'daki Ash gibi olmak. Bari pokitopundan da pickacuyu çıkar amk. Şenlik alanı o yönden Nickelodeon gibiydi tabiri caizse. Lan ben herkes bir model olsun demiyorum gidin Fifa2002'deki Ronaldo gibi olun da demiyorum ama komik bu ya. Hatta bu tiplerden birinde gördüğüm tshirtün üzerinde jeff hardy yazıyordu otobüse binmeden önce aynı tshirtü 11 12 yaşında bir çocukta da gördüm giyinmeyi de bilmiyor bunlar. Sanırım internetten izledikleri anime pornlardan dolayı bu hale geldiler, düzelirler umarım. 

Bir de  bilinçaltımda beni yıllardır meşgul eden bir konuyu da burada tüm insalığa sormak istiyorum. Bir poğaça sorunsalı var gidiyor. Çeşitli  yerlerde çeşitli isimlerle şahit oldum buna; Poça, Poğaça, Boğaça, Poaça gibi nedir lan bunun doğrusu. Bir yere girip isterken bu yüzden 4 şık arasında kalıyorum. Bir el atın şu meseleye. Eminim siz de doğrusunu arıyordunuz ben bu yazıyı yazdığım ana kadar, hatta sevinenleriniz oldu. Bunun için teşekkür etmenize gerek yok. Sadece bu konuya bir açıklık getirelim artık. Küçük bir sorun olduğuna bakmayın. Ye gitsin, ne düşünüyosun bunları diyenleriniz var aranızda. Hayır efendim bilinçaltımda yer açmak istiyorum artık.

Pazartesi

Sex kasedim çıksa istifa edecek yerim bile yok

Baykal haline şükretsin. Ohh montaj ya da gerçek bir kasedi çıkmış adamın. Demek ki anca kasetle indirilebiliyor bazı insanlar. Ya benn! Benim kasedim çıksa nerden istifa edecem lan. O bile yok bende. Ne gazete gelir, ne bi arkadaş sorar ne oluyor hayırdır diye. Öyle kalırım dımdızlak kasetle. Naparım, anca blogtan falan istifa ederim. İşte bloggerlar sorar gerçek mi o kaset diye, ben de gasilhane bana suikast yapacakmış falan duydunuz mu derim, yerseniz. Öyle geçişir konu belki. Baktım olacağı yok, arkadaşlar artık yazmayacağım fakat sadece yorum yapacağım derim, açıklamamı yapar giderim. Ama hala ben nerden istifa edeceğim lan sorusunu düşünüyorum. Daha kadrom bile yok devlette. Ne boş insanmışım oysaki. Her zaman gittiğim marketten istifa etsem mesela ya da hep kullandığım o ara sokaktan istifa etsem kim önemser lan beni. O kadar üzüldüm ki çıkıp balkondan bağırcam kim önemser lannn benii diye.

Pazar

Deniz Gezmiş ne arar la Facebook'ta

Geçen gün bir vesile ile donuk olan facebook hesabımı açmış bulundum. Birkaç gün önce işte tam tarihi hatırlamıyorum. Deniz Gezmiş'in ölüm yıldönümüne denk geliyordu ama o gün. Sonra listemden birkaç arkadaşım denk geldi. Arkadaşım dediğim bildiğin Deniz Gezmiş'ti onlar da. Profil resmini sözde anmak için Deniz Gezmiş yapmışlar. Ne kadar ironik, ne kadar acı. Acaba Deniz Gezmiş bugün yaşasa bu duruma ne derdi. Bir facebook hesabı olur muydu. Blogda devamlı bu gibi sorunlar üzerini yazıyorum biliyorum. Ama her geçen gün yenisi ekleniyor bu modellere. Hayır bunun farkında olmak aslında çok zor şey değil. Ben inanmıyorum o insanların Deniz Gezmiş'i anlamadığını. Anlaşılmayacak şeylerden bahsetmiyordu zira. Sadece ne yardan geçeyim ne serden geçeyim zihniyetli insanlar yapıyor bunu. Biraz dürüst olsa, olduğu gibi görünse şu insanlar çok daha faydalı olacaklar.

Cumartesi

Bende de varcı Teknosa!

Bıktım arkadaş, bıktım bu Teknosa'lardaki satış sorumlularından. Lan baktığım her şey onlardan birinde mutlaka var. Şimdiye kadar görmedim bi tanesi de desin ya o ürün şöyle şöyle efendim. İlk cümle muhakkak o baktığınız zy2889 modelli hp bilgisayar bende de var. Harika bir makine. Yani alırsanız pişman olmazsınız vs. Lan saç kurutma makinesi bakıyosun, arkadan hatununun biri uzanıyo bende de vaaar! Teknosanın anahtar kelimesi bende de var. Acaba şifreli mi konuşuyorlar kendi aralarında. Çünkü bende de var'ı çok çeşitli frekanslarda söyleyen satış sorumlularını gördüm. Sana kitliycem o laptopu 'bende de var'ı' mesela ince sesle yavaşça söyleniyor. Birgün de farklı bir argüman kullanın lan neblim kaynımda da var de bari olsun bitsin iyice şova dönsün olay. Güleriz hiç değilse. Ayrıca sende olması onun çok iyi olduğuna mı işarettir yani. Ne demek istiyorsun, düşün lan müşteri o tuttuğun şeyin aynısını bir teknosa görevlisi kullanıyor, bak onu alırsan ulaşacağın teknolojik sınıf benimle aynı olacak, evet şimdi al onu ve zafer senin olsun! Bu mu yani. 

Ayrıca bir dahaki  sefere o görevli bende de var dediği zaman napim lan bende de var öylesine bakmıştım diyecem göt olcak bu sefer, öyle nezih bir ortamda da tatsızlık çıkarmak istemiyorum adamlara. Hayır onlarda da olsa içim gam yemiyecek. Ben hiç görmedim elinde 3 tane farklı laptop olan adam. Kısa aralıklarla gittiğim teknosada aynı satış görevlisi her seferinde ilgilendiğim laptopun kendisinde de olduğunu söyledi. Sorsan bütün teknosadan var herifte. Sanki sabancı her elemana  alın lan bunları öğrenin diye ürrün veriyor. Bozsan bozulmaz, trip atsan atılmaz bu sorumlulara. Gerçi ben onlar bana o cümleyi söylediği zaman içimden her seferinde nahh sende de var demişimdir, bu hiç sekmez fakat bilmeyen lan adam da kullanıyormuş bu bilmem ne marka flashdiski der alır. Belki de daha iyisini aynı fiyata alacakken oyuna gelmiştir. Neyse napalım, ticaret işte kazandığın parayla söylediğin yalan aynı orantıda oluyor.


Yılmaz Özdil'e laf atınca ondan daha iyi olunduğunu sanmak

Gerek blog camiasında olsun, gerek sözlüklerde olsun Yılmaz Özdil'e laf atınca daha da sevileceğini düşünen insanlar var. Hani meyve veren ağaç taşlanır bunun için kullanılabilecek en güzel atasözü olur sanırım. Kendine özgür bir stili var Özdil'in ve bence çok güzel yazıları zorlanmadan kaleminden döken bir kişilik. Sen kalkıpta bu adam şöyle yazmış, bu adam böyle yazmış ne garip bir anlayışı var diyerek kendi maymunluğunu başka insanlarda göremeyince onu bu şekilde eleştirirsen, sen en fazla sen olursun zaten. Yılmaz Özdil'i de çok okumam aslında ama her okuduğum yazısı iyi ve insana bir şeyler katabilecek vasıftaydı. Hal bu iken sen bu adam çok kısa yazıyor, böyle yazar mı olur , ne komik lan ben de aynısını yazarım diyerek kendi ilkel egonu tatmin ediyorsun. İyi de gerizekalı olmadığını düşünürsek kısa bir yazıdan da zaten eğer beynini bir nebze kullanabiliyorsan gerekli mesajı alırsın. Ayrıca uzun yazılar yazınca daha iyi bir  yazar mı olunuyor? Madem uzun yazmıyor diyorsunuz adama, neden hepinizin Twitter hesabı var? Yani uzun yazmak marifet değilse, marifet bir noktaya akılcı bir şekilde dikkat çekebilmekteyse neden küçük beyinlerle hala anlamama gayreti içinde olan insanlar var.


Not: Yılmaz Özdil'in akrabası falan değilim.

Çarşamba

Yemekteyiz : Cinsiyet problemi

Artık eskidi, herkes yazmıştır bu salak program hakkında bir şeyler biliyorum. Sen niye yazdın lan o zaman dediğinizi de biliyorum. Bunun cevabını ilerde veririm diyerek konuyu geçiştiriyorum. İçimden geldi amk. Aa hesap mı vereceğim bir de... çok mu sert oldu lan. Neyse konuya giriyorum. 

Çok televizyon izleyen bir insan değilim. Genelde yemek yerken izlerim yarım saat sürer o da. Yemekteyizi falan da izlemiyorum bugünlerde Show'u her açtığımda o var sanki anlamadım gitti. Her açtığımda denk gelen yemekteyiz de cinsiyet dağılımına dikkat ettim. Son izlediklerimde 3 kadın 1 erkek var fakat diğer kişinin cinsiyeti konusunda bir karara varamıyorum artık. Lan nüfusa orantılı mı seçiyorlar diyorum bunları saçma geliyor. Hani diyorum yemeği kadın yapar 3 kadın alalım 1 erkek alalım bir de ikisini birleştirelim bakalım o nasıl yapıyor yemeği zihniyeti ile bir de  gay mi değil mi o da belli olmayan bir cinsiyet alıyorlar galiba. Fakat yemekteyizin o geri planındaki sese sahip olan armut kafalı adam ' bu hafta yemekteyizde 3 bayan 2 erkek yarışmacımız var' diyor. Madem gaysin bir de gay arkadaşımız var desin lan . Zaten o erkeğe benzemeyen şahısların mutfaktaki o tavırları öldürüyor beni bugün biri vardı yine, her açtığımda var gerçi, kaçamıyorum amk.    Ayrıca gay'lik bir cinsiyet olarak kabul görmüş bir şey mi dünyada? Yani felsefe mi lan bu yoksa. Bunu bilmiyorum. Evet lan kalkıp araştırmadım da. Gerek duymadım. Cinsiyet özgürlüğüne pek saygılı olduğum söylenemez. Bunun için beni eleştirecek arkadaşlara da peşinen diyorum. Beni böyle sevin. Erkek kalmayacak dünyada lan. Tamam bu benim için iyi bir gelişme ama sonra çoğunluk onlar olursa aralarında ben sırıtırım o da var. Bu biraz ütopik olduğu için  pek s.kimde değil açıkçası Ama endişe endişedir. Bu yazıyı gelecek nesillerin sağlıklı olması adına yazdım. Gelecek nesil sakın gay olma, o iyi bir şey değil. Şimdi gidin güzel kadın resimlerine bakın, sevgilinizi öpün, sevişin hormonlarınız güçlensin.  Yapın bir şeyler işte. Hadi bakalım.

Salı

Çok değil, bir kez daha tek başına iktidara gelsin Atatürk'e dil uzatacak

Sevgili halkım, bir kez daha tek başına iktidar yap Tayyip' i. Yap, yap ve gör. Tamam İsmet İnönü eleştirilirdi ama böyle çirkin bir şekilde değil dimi? Kaldı ki İsmet İnönü her şeye rağmen kendisinden daha yararlı bir devlet adamıydı.Tayyip Erdoğan küçük krizleri bile idare etmekte zorlanan bir başbakanken , İsmet İnönü bu ülkeyi İkinci Dünya Savaşı'ndan uzak tutmayı başardı. Şimdi de Hitler'e benzetiyor İsmet İnönü'yü birisi. Nerde durduracak acaba kendini merak ediyorum.

Pazar

1 Mayıs' ta McDonalds'tan hamburger yiyen işçi modeli

Aslında trajik bir olay bu. Acaba yemek zorunda mı kaldılar diyorum fakat koca Taksim' de yiyecek şey bulamama ihtimalleri yok. Hiç yoksa bile gevrek yerler yine yeter onlara. Ayrıca bana göre ordan bir şeyler yemeleri rahatsızlık verici bir durum değil zaten. Beni düşündüren konu aynı kişiler devamlı Amerikan emperyalizmine karşı duran kişiler değil midir? Sen bu düşünceyi savunurken neden hala ona hizmet ettiğini düşündüğün bir yere para kazandırıyorsun. Bu tıpkı geçtiğimiz sene İmf heyetimiydi tam hatırlamıyorum ama ona ayakkabısını atan üniversite öğrencisinin durumu gibi. Kahrolsun Amerikan emperyalizmi diyordu arkadaş fakat attığı ayakkabının markası Nike idi. Basın sonradan sordu hem Amerika'yı protesto ediyorsun hem de giydiğin ayakkabı Nike. Genç protestocu daha hazin bir cevap vererek o Aksaray Nike gibi bir şey söylemişti. Emin olmadığım şey Aksaray ya da Mahmutpaşa İstanbul'da nerde sahte ürün üretiliyorsa işte. Neyse,  bu sorun ülkemizin bu görüşü savunan kitlesinin genel sorunu bence. Bağırırken, slogan atarken bütün emperyalist güçlere kan kusuluyor. Evet emperyalizm kötü ve kan kusmaları da haklı bir mesele ama bir yandan bağırıp bir yandan ona hizmet etmenin  anlamı yok. Tutarlı bir davranış sergileyemedikten sonra neyleyim ben senin vatanseverliğini.  Mcdonald's a gitmişsindir evet belki daha ucuzdur diye  ama başka ülkelerin sermayelerine laf edip onların işletmelerinde paranı harcarsan ben sana saygı duymam. Olan ön yargımı da kıramazsın bu gidişle. Bu basına yansıyan örnek bir olay. Benim çevremde de var böyle örneklerden.

Cuma

Pavlov' un klasik koşullanması üzerine gereksiz bir merak

Herkes en azından lisede görmüştür bu Pavlov'u ve klasik koşullanma ile ilgili köpekleri maymun ettiği deneyleri. Ne yapıyordu Pavlov; zil sesi veriyordu, ardından et veriyordu köpek eti yiyordu. Bir süre sonra zil sesinden sonra et verilmedi fakat köpek her zil sesinde et alacağını bildiği için salyalarını dökmeye başladı. Yani zil sesi artık onun için et anlamındaydı. 

Ben ise deneyi başka bir yere çekerek tüm abazanlığa son vericem ama bu biraz masraflı olabilir. Ayrıca deney başarısız da olabilir kimseye söz vermek istemiyorum. Sonra ben duymadım ben bilmiyorum demeyin. Ayrıca deneyin tüm sorumlusu ben değil Pavlov olur.

Efendim deney şöyle: Malum köpekte gördük. Bir zaman sonra yemek yerken salgıladığı salyaları, yemek yemeden önce yani sadece zil sesinde bile salgılamaya başladı. Bizim deneyimizde ise köpek değil bir insan olacak. Önceleri test için zil sesi verdiğimiz deneğe bi bok vermicez. Bir süre sonra her zil sesinden sonra içeriye ben diyim latin, sen de fin bir güzel girecek ve deneğimizin en ilkel ihtiyacı olan sex diyeyim ona da  ha o ihtiyacını gerçekleştirecek. Bu saçmalık denek Pavlov'un köpeği ayarına gelinceye kadar devam edecek, gelirse tabi, oldu da geldi. Şimdi burda merak ettiğim şey denek bu saatten sonra her zil sesinde bu hatunlara gerek kalmadan orgazm olur mu? Eğer olursa eline bir zil verip evine göndeririz değil mi? Bakın olay ne kadar güzel oldu. Canı sıkılınca zili çalar, ohh değmeyin keyfine. Gerçi zil de bir süre sonra onda yalama etkisi yapacak ama olayı pekiştirmesi için denek evinde her zil sesinden sonra bir porno film izlesin, her şeyi biz mi yapıcaz arkadaş? Ben deneyi yaptım amaç deneydi. Böylece bir kısım tehlikeli insandan kurtulmuş olabiliriz.

Salı

Bugünlerde

Bugünlerde,

Burger King' e gidip eti biz getirsek Whopper kaça olur demek istiyorum.

Twitter' ı varoşlarda trend haline getirmek istiyorum. ( olası tivitler: Bugün de aç kaldık, Hatice'nin kızı Mahmud'un büyük oğlanla evleneceğmiş )

Boş zamanlarında yapacak bir şey bulamayan devlet memurları adına,  mailleri kendi aralarında forward edebilmelerini sağlayacak  sistemi Türkiye'ye kazandırmak istiyorum. Proje Adı: FMGM10

Usb nargileyi geliştirmeleri için Japon bilim adamları ile iş birliği yapmak istiyorum.

Blogger'dan erotik yazı çevirgeci ( öztürkçe ) eklentisini yakın zamanda çıkarmasını talep etmek istiyorum. Böylece herkes erotik yazı yazabilecek.

Sabri için  spor  şirketlerinden uzaktan kumandalı topları üretmesini istiyorum. Böylece Sabri topa vurduktan sonra bir ihtimal kontrolü sağlayabilir.

Flash Tv' nin yayınına artık son verilmesi için, önümüzdeki tarihlerden birinde toplu olarak blog mesajı verecek bir blog birliği kurmak istiyorum. Tek yürek olalım Galyalılar. Başarabiliriz. Güç içimizde. 


Tarih öğretmeni olacak bir insan için sözde bir sınavda neden matematik, coğrafya, anayasa gibi bilim dallarından da oluşan bir sınav yapıldığını, dünyanın dörtbir yanından gelen bilim adamlarıyla oturup konuşmak istiyorum. Doktor olacak bir adama Kaz Dağı' ndaki madenler neden sorulmuyor? Eşitlik lütfen. Devlet dedik bağrımıza bastık oysaki.

Bir sistem geliştirip bağımsız olarak iddaa oynatmak istiyorum. Sadece çevremdeki insanlara. Karlı çıkacağımdan eminim. Sorun sadece sistem ve bir miktar para.

Pazartesi

İstanbul gibi bir kadın

Bugünlerde merak ettiğim şey İstanbul'u iç dünyamın en güzel yerine koyan şeyin ne olduğu, üstelik orda yaşıyor olmamama rağmen. Topu topu 7-8 kere bulunmuşumdur orada. Ama her seferinde beni daha fazla etkiliyor bu şehir, havasından mı, silüetinden mi bilemiyorum. Eskiden sevmezdim, ne bu trafik, ne bu insanlar, İzmir' e hiç benzemiyor derdim. Ama benzememeliydi zaten '' burası İstanbul '' diye boşuna slogan yapmadı adamlar. Evet her ne kadar yaşam zor olsa da İstanbul' da, büyülü bir havası, fantastik bir atmosferi var bu şehrin. Hergün orda yaşamaktan sıkılan insanlar vardır elbet, ama İstanbul' u belki de benim gibi hep uzaktan sevmesi, ara sıra gelip birkaç doz almasıdır en iyisi. İzmir' li olmama rağmen sevgililerim hep İstanbul' lu oldu. Hikayelerimin bir noktasında İstanbul hep vardı. Bu da garip bir istatistik, hayatıma dair. Belki de budur beni İstanbul' a, İstanbul' u bana yaklaştıran şey. İzmir İstanbul'un yanında 20'sinde bir genç kız gibi geliyor artık bana. Bu İzmir'e bakarken beni heyecanlandırsa da İstanbul gibi büyüleyemiyor. Bir şeyler eksik. İstanbul olgun, İstanbul benim kadınım olabilir belki, İzmir ise belki kızım, belki yakın arkadaşım. Çok şey mi istiyorum, İstanbul ya da İstanbul gibi bir kadın.

Cumartesi

Hanım koş bizim oğlan entel olmuş

Türkiye' yedeki entellektüellerin ve dantellektüllerin en büyük problemleri sadece okumakla bir şeylerin yapabilabileceğini sanmalarıdır. Bu zümre her konuda fikir belirtir, böyle olmalı, şu kaldırılmalı, bu eklenmeli ama kimse pratik olarak bunu hayata dökmez. Ne kolay düşünmek değil mi? Sadece düşünce gücü ile çok şey yapılmıyor. Ne yazık ki düşünce gücünü hareket enerjisine çevirecek aygıt da henüz icat edilmedi.  Yanında belki adam ölecek, hala 4 sene önce okuduğu kitaptan pasaj söyleme derdinde. Hala hayata ortak olmak değil de hayata yön verme çabasında.

Kafka'yı okuyunca herkes Gregor Samsa oluyor, Nietzsche'yi okuyunca nihilist oluyor, Schopenhauer'ı okuyunca ateist oluyor. Hepsinde bir alternatif felsefe benimseme çabası, birçoğunda da  şovenizm var. Neden yaratılmış kalıpların içinde kendine yer bulma çabasına giriyor insanlar?  Modern dünyada bir etiket mi oluyor yani bu ? Böyle olunca daha mı farklı oluyor, daha mı renkli oluyor hayat? Sartre sadece yeni tanıştığın kızların yanında aklına gelmemeli değil mi? Burada eleştirdiğim konu tabii ki bu bahsettiğim isimler ya da okuyan insanlar değil. Okumak ve öğrenmek doğal olarak insana haz verir. Ama salt okumak, bir işe yaramaz. Yaradığı tek yer herhalde bir ortamda 'hede hede' yi okudun mu?'  'Evet okudum aa harikaydı' dan öteye gitmez. Aslında bunun insanlara verdiği dayanılmaz hazzında farkındayım. Bahsettiğim şey, birkaç ismi uygun yerlerde uygun tonlamayla ağızdan çıkarmanın dayanılmaz zevki. Belki +karizma +rep kazanılır bu hareketlerle.

Ama sadece okumakla kalmamalıyız sevgili Romalılar. İnsanların hazırbulunuşluklarını dikkate almalıyız, bilgiyi bir makyaj malzemesi gibi kullanıp, yanlış yerlerimizi boyamayalıyız değil mi? Bazen makyaj hiç de yakışmaz bilirsiniz. Aynı cümlelerdeki ve düşüncelerdeki fazladan teferruat gibi.



Bir de bu var:

Refik - Baba Gregor Samsa gibi hissediyorum bugün kendimi.
Baba - Ne diyon lan? Kim o silkmede dünya şampiyonu olan Bulgar halterci miydi yoksa?
Refik - Off baba hiç mi Kafka okumadın? Böcek hani, uyanınca.
Baba - Refik, odan kaç zamandır dağınık onu topla önce. Sonra da küçük kardeşini okuldan al. 
Refik -  Off baba antreman yapıyorum ya, birazdan Sabriye ile buluşucam, arada cümlelerim arasına sıkıştırırım bunları diye sende alıştırma yapayım dedim.

Cuma

Eşitsizlik


                                Durum bu iken ben '' Onlara '' neden saygı göstereyim?

Perşembe

G.tümden uyduru'yorum

Öğlen öğlen gündemi takip edeyim, bilgileneyim, yorum sahibi olayım gibi düşüncelerle haber sitelerini dolanıyordum. Cnnturk' ün sitesindeydim. Neyse haberler, ajans derken '' İran ordusu TSK ile başa çıkamaz '' başlıklı haberi okudum. Haberlerin yorumlarını pek okumam ben ama bugün nasıl olduysa yorumlara da baktım. Baktığıma da pişman oldum. Keşke, keşke o an error 404 alsaydım da o yorumları görmeseydim. Hele biri var içler acısı. Olumlu ya da olumsuz anlamda değil adamın ne dediği de belli olmuyor, ama yorum yapmaktan da kaçmıyor bu kişilik. Lan sen daha cümle kuramamışsın, nasıl yaptın o yorumu, ne düşündün de oldu? Bahsettiğim yorum takma ismiyle gönüllere taht kuran cabarov123' ün yorumu. Kesme işareti bile fazla aslında. Halk Behlül' le Bihter'in aşkını düşünmekten beynini iyice yedi. Acaba bu diziler falan devlet politikası mı diye düşünür oldum artık. Halka afyon mu veriyorlar ne? Hayır düşünür oldum değil lan ben zaten önceki yazılarımdan birinde yazmıştım bunu. Evet devlet politikası. Gizlice desteklenen, zam, açılım, kapanım, gibi kritik zamanlarda ise en heyecanlı yerleri verilen diziler tam bir devlet politikası olabilir. Dolayısıyla götüne giren zammın kritiğini yapacak olan cabarow123, izlediği dizi sayısı veya Kurtlar Vadisi' nde ölen karakter sayısı kadar beyin hücresi kaybından ötürü böyle yorumlar yapıyor . Orda sadece cabarow123 yok diğer yorumlar da aynı nerdeyse. Sonra bizim insanımız eleştiri gücünden yoksun. Ee yoksun tabi, dizi konuşan memlektten ne beklersin? Tecavüz skandalı olan bir şehrin aman bunu saklayalım o güzel şehrimizin ismi kirlenmesin mantığı  ile hareket etmesini beklersin mesela, mesela barış için bir şeyler yapmaya çalışan o masum Pipa Bacca' nın acımasızca katledilmesini beklersin ve şaşırmazsın, unutursun bir zaman sonra. Anayasa diye önüne koyduğu şeyin ne olduğunu bilmeden oylamasını beklersin, beklersin de beklersin. Böyle yorum yapan zihniyetlerin oluşturduğu toplumdan  daha çok şey beklersin.

Okuduğum haberi okumak için : Cnnturk

Yorumların yorumlanmış hali.

Salı

Gasilhane

Sözlük anlamıyla '' ölü yıkanan yer '' anlamına gelmektedir. Ama konumuz bu değil tabi. Konumuz gasilhane.blogspot.com. Lan napıyorsun reklam mı ettin beni dedin sanki? Yok ya reklam etmedim :) Benim kafama takılan bir soru var. Günlerce oturup düşündüm. Blog yazmaya meraklı bir toplum olduğumuzu farkettim. Biliyorum gasilhane daha elit bir kitleye hitap etmek istiyor ama bence daha da farkedilmeli, düşünceleri kapsüllerle uzayın derinliklerine gönderilmeli evet lan abarmıyorum, lan valla abartmıyorum tamam uzay , kapsül  falan abartılı ama düşünceleri ve yazdıkları takip ettiğim onlarca blogtan çok daha verimli. Bana bir şeyler katan birkaç blogtan biri şimdilik. Daha ne olabilir, ideal, duyarlı, sessiz kalmayan insan. Çantamda ne var aaa resmini paylaştımm modeli insanların olduğu bir sistemden bahsediyorum romalılar, değer bilin lan, kıymet bilin hazır yazmaya kudreti varken yararlanın...! Hadi bakalım.


evet açıklıyorum: Bu yazı için gasilhane' den 200 $ aldım. Ayrıca 20 kontör gönderdi. 


 bu üstteki MagnaPersona' nın hala suyu akan ıslak imzası :)

Pazartesi

Yavşaklık sınırlarını zorlayan erkekler

Meriç, sağolsun MagnaPersona sayesinde dağarcığıma yerleşti. Biraz meriç gibi biraz da nasıl desem panteriç diyim olsun bitsin. Böyle her ortamda kızlara aleni şekilde yavşayan tipler vardır ya. Naif pezevenginden tut, arkadan gelip göz kapayanına, oturduk yerde hiçbir sıfatı olmamasına rağmen yanındaki kızın saçlarıyla oynayanına, omuzlarına yaslanana, bunları samimi bir şekilde yapanlara değil tabi bu söylediklerim ama bunu böyle yavşaklık tadında yapanlar var, böyle iki tane patlatasım geliyor suratlarına. Hayır kıza yazık belki hoşlanıyor senden, üstelik senin amacın belli lan. Kızlarda da hata var hemen ne ince bir çocuk sıfatı yapışıyor ilk günden. Bi bilsen ondaki inceliği ahh ahh. Bildiğin hayvanın ipleri biraz uzun tutulmuş hali, ordaki yavşak tavırlar. Burda da var, adı da Vahit. Çanakkale'yi ondan arındırmak istiyorum. Aslında Dante ile benim Dayak Atılası Top 10 Çanakkale listemize 4 numaradan giriş yaptı ama sorun çocuk bize yavşamıyor, hani böyle ters bişey de söylese alacak ağzının payını ama durduk yere de sataşılmıyor insana işte. Biz de o kadar dost canlısıyız, kanımızda var. Ayrıca kızlara öneriyorum, saçınızla oynayan erkek, günde iltifat niyetine 5 ten  fazla cümle sarfeden erkek yavşaktır*. Samimi duygularım bunlar. Tespitlerim bunlar. Topluma zararlıdır. Huzur bozarlar. Nacizane formülüm de altta yazıyor. 

Yavşak erkek tanıma modülü: 
Saçınızla oynuyorsa : 10 puan
İlişkiniz hakkında haddine düşmeyen yorumlar yapıyorsa 25 puan
o gün güzel olmadığınızı düşündüğünüz zaman bile iltifat yağdırıyorsa 15 puan
Sizi her konuda tartışmasız haklı görüyorsa 10 puan
Suratınıza bakıp aptal aptal, sözde seksi gülüşleri periyodik olarak kullanıyorsa 5 puan
Bloğunuzda 10 dakika düşünüp yazdığınız bir yazı için, yarım saat düşünüp anlamaya çalıştığınız edebi mi höbüdü mü belli olmayan yorum yapıyorsa 12 puan.
Siz onu terslemenize rağmen hala bu yavşaklıklardan  herhangi birini sürdürüyorsa 18 puan

Burda en iyi puan 0' dır. Kabul edilebilir sınır 30 puandır o da belki. Ayrıca bilimsel bir niteliği yoktur. Çünkü ben hazırladım. Kendi çevrenizde deneyebilirsiniz testi geliştirmek için öneri sunabilirsiniz. Ne diyeyim daha, hizmetse hizmet işte lan.


*rakam inandırıcı olsun diye kesindir, cümle ve aslında tüm yazı ise samimi olmayan erkeklere atfedilmiştir. galeyane gelinmeye.


Pazar

Atılan bir yumruğun karşılığı bu mu yani?

Şimdi sağduyu diye ortalıkta cirit atan, sözde demokratik hakları savunan, sözde insanlığı savunan, sözde bir halkı savunan kesimin bir yumruğa karşı verdikleri cevap 2 polisi şehit etmek mi? Yazıklar olsun size. Hiçbir zaman desteklemeyeceğim bu duruşunuzu. Hiçbir zaman. Şimdi bir kısım insan bunlar komplo teorileri diyecektir, bir kısım insan da ergenekon diyecektir vs, yok ben inanmıyorum. Bu düpedüz ortada. Şimdi o alçak belediye başkanı çıksın ve aynı hassasiyetle konuşsun eğer bir nebze barış yanlısıysa. Tahminimce yarım ağızla bir açıklama yapar, bunlar istemediğimiz şeyler, artık buna bir dur denmesi gerekir gibi siktirboktan, klişe açıklamalar yapacaktır. Ama ben eminim durumdan hiç de rahatsız olmadığından.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25083378/

Pazartesi

Yozlaşan kültür ve sefil şakşakçıları

Ne zamandan beri sevişmelerimizi ulu orta yerde sanki bir önceki akşam izlenilen dizi gibi anlatmamız kültür oldu? Yatılan erkek/kız sayısı ne zamandan beri bir insanın marka değerini arttırmaya başladı? Ne zamandan beri yapılan bu ''araba sevdası'' tadında tavırlar modernizm ya da marjinallik olarak adlandırılmaya başlandı? Sözde Avrupa görmüş birkaç insanın, Ay' a giden maymunun geri döndükten sonra birkaç astronata 'atmosferden çıkınca biraz sallanıyor makine' ayarında verdiği siktiriboktan bilgiler ve tecrübeler dışında ne katkısı olabilir bize? Sonuçta sen hiçbir zaman olamayacaksın kahraman. Kaç kişiyle oral sex yaptığının, bunu nasıl yaptığının, kimle yattığının ne önemi var, birkaç abazanın ağzını sulandırmaktan başka? Yaptığın şeyi normalleştirmenin mantığı nedir? Ben Avrupa' da böyle sevişiyorum, 15 inden sonra ver kızlığını bu artık normal bir şey propagandası hangi etik değerleri temsil ediyor? Param var , istediğim gibi harcarım, istediğim konserden sonra istediğim kişiyle yatarım kimse karışamaz. Evet karışamaz, ama sen bunu sıradanlaştırıp, evet budur normal olan kıvamına getirerek bunu onlarca genç/ergenle paylaşırsan, tamam özgürlüktür paylaşmanı engelleyemem ama ayarı yediğin zaman da kuyruk acınla çirkinleşmeyeceksin. Haddini bileceksin dolayısıyla. Şakşakçı aramayacaksın. Birkaç niteliksiz, bunu yazan senin gibi yaşayamıyodur da ondan içi gitmiştir de yazmıştır diye yorum yapmış birde. Ne güldüm lan. Hayır bu ne embesilce bir tavırdır anlamam. Ne yaşadığımı nerden bileceksin benim be sefil arkadaşım. Garip olan bir diğer konu da, yazılarına konu ettikleri onca tecrübeyi sanki kırkını geçmiş, feleğin çemberini görmüş edasıyla yazmazlar mı bunlar. 22 yaşındasın dünya üstümden geçti  tavırları var. Gel tecrübe bende, Erkekleri tanımanın 10 yolu, Mükemmel bir orgazmın püf noktaları gibi konuları yazıp, düzmece hikayelerle kendi gibi olmayan insanlara '' evet normal olan bu hayat, siz de böyle olun'' çağrılarının amacı nedir? Yetenek mi bu amk. Tabi bütün abazalar oo harikasın destekleri verirken Scartissue eleştirdi, Scartissue de çok iyisiniz Msn ver Mail ver yapsa, bi akşam görüşelim yapsa olcaktı düzen işleyecekti dimi . Bir de kendileri gibi olmayanlar ezik oluyor onlara göre. Parayı oyuncak yapan, nasıl kazanılır bilmeyen birkaç insandan beklenecek söz de bundan daha farklı olamazdı zaten. Avrupa' dan sevişmeyi öğrenen bir türden ne bekleyebilirim ki? Büyük ihtimalle orada sıradan hayatlarını yaşarken, belki de dışlanırken kendi topraklarına bu hikayelerini satıyorlar. Çok kötü bir durum. Geleneksel düşünceyi savunmuyorum bu yazıda fakat bu açıkladığım mantığa da fazlasıyla karşıyım. Yazana da karşıyım. Yazılana da. Böyle olmamalıyız.

Zeka

Kendimden başlamak istiyorum önce. Bu zeka ve zeki sözcükleri aslında çok tartışılacak ve doğal olararak da birçok sonuca ulaşılacak iki kavram nihaytinde. Herkes kendisinin iyi kötü ne kadar zeki olduğuna karar verir. Bunun öyle genel geçer bir testi de ne kadar sağlıklıdır bilemem. En mantıklısı, yine kendi zekanı çevrendeki insanlarla karşılaştırdığında ortaya çıkan sonuctur. Mesela ben zeki olduğumu düşünmüyorum ama çevremdeki insanların birçoğundan zeki olduğuma da eminim. Ukalalık yaptığımı falan da düşünmüyorum. Peki buna nasıl karar verdim. Eğitim bilimlerinde ölçme ve değerlendirme diye bir alan vardır. Bu alanda ölçülecek herhangi bir şey için o şeyle aynı nitelikte fakat ondan daha üstün bir araç olması gerekir. Yani 30 cm'lik bir tahtayı yine en az 30 cm olduğu belli olan bir başka araçla ölçebilirsiniz. Bu örnekle umarım yeteri kadar somutlaştırmışımdır bu durumu. Ben saf insanları severim. Hayır kolay kandırılabildikleri için değil bilakis onları kandırmak benim yapacağım son iştir. Çünkü dünyada en son zarar o insanlardan gelir bir diğerine. Benim sevmediğim bir zeka türü var sadece. Saf olmayan ama zeki de olmayan. Yani böyle bir ara sınıf var, biraz kurnaz da sanan kendini. Tabii ki insanların özelliklerine saygılıyım. Ama bu bahsettiğim '' arazekalılar '' zeki olmadıklarından, daha kötüsü saf da olmadıklarından kendilerinden daha zeki insanları bir türlü  oyuna getirme, laf sokmaya çalışma vs gibi çabalar içinde oluyorlar. Elbette bu insanlar çabalarına sözüm yok ama arkadaş ben senin napacağını 3 4 hamle önceden anlıyorum bari bunu farkında ol. Etme, eyleme ya. Sürdürme bu yenileceğin oyunları. Bu yüzden en iyi arkadaşlarım saf ve zeki olanlardır benim. Ben en azından bir şeylerin farkındayım. Ayrıca bu bir ayrım yazısından çok bir tespit yazısıdır kendimce. Var böyle insanlar evet benim çevremde çoklar, herkesin çevresinde var bunlardan. Hadi hoşçakalın bakalım.

Cumartesi

Haris ve Naria' nın harika pazarı

Ayy anlatamam bugün çok mutluyuzz.. süper bi pazar geçirdik. doyasıya seviştik, sevişmediğimiz anlardan napsak napsak dedik kendimizi mastrbasyona verdik. inanmazsınız yarım saatte bir orgazmın doruklarındayız. süper yaa, cicişler sizde deneyinn... her neyse naptık biz bu haftasonu durun anlatalım. taksimdeydik o kadar sıkıldık ki çiçek pasajında gördüğümüz 18. erkekle yatmak için iddialaştık. sonuç mu 18 tane erkek girmedi o gün orayaa hahahaa bu da böyle bir anımızdır işte. derken sıkıldık, istiklalin kalabalığından kendimizi burger king'e zor attık ki orası da bi kalabalık bi kalabalık anlatamam. menümüzü alırken sarışın bir çocuğa denk geldim, adonis kasları o kalın kot pantolunundan bile belli oluyordu, ayakta boşaldım ya yok böyle bişey. Akşam oldu, günahkar bir adamla tanıştık pulp' ın tam orta yerinde, o gece ona gitmeye karar verdik tabi alkolüde almışız ama zor hatırlıyorum şimdi bunları. sabaha karşı 04.00 te çıktık pulp'tan. kadıköy'e, doğru yol aldık. yolda yapmadığımız şebeklik kalmadı haris'le ya, haris bi ara iç çamaşırını camdan bile sallandırdı sanki bayrağımızdı o bizim  çok eğlendik ya, çok marjinaliz amk. ziverbey'e geldik, orda bi otogalerisi varmış bu günahkar adamımızın, isim vermiyorum böyle daha gizemli oluyor. sputnik apartmanının 18. kattaki dairesine çıktık bay ak47' nin. artık ona ak47 diyorum kısaltma olsun. dairesi o kadar genişti ki, 30 çift sevişebilecek kapasitedeymiş, benim benzetmelerim neden böyle bilmiyorum ya. anlamadım niye böyleyim. ak47 hemen birer içki ikram ettti haris ve bana. biz içkilerimizi yudumlarken eve calimero, deli_asik34 ve 24cm olarak adlandırdığım 3 kişi daha geldi. anlaşılan o ki bu gece çok renkli olacaktı. hemen odalara geçtik yok böyle bişey ya, nasıl sevişiyoruz nasıl, istanbul ağlıyor amk. to be or not to be. yok lan o to be continued olcaktı. evet evet o olcak.  şuraya seksi bir resim koyayım ohh değmeyin keyfime.. aa sesli düşündüm. üstelik yazdım bide. neyse. ne demiştik to be continued ;)

Salı

Bi hata var galiba



Foto yayınlayayım dedim ama galiba göz bandını yanlış yere koydum. oldu mu acaba.

ayrıca sweatshirt keep out marka 20 tl haha havamı yesinler.

Pazartesi

Sonra bizim üniversiteler neden ilk 500' de değil diyoruz

Arkadaş ben anlamış değilim şu bizim akademisyenleri. Lan nasıl çalışmalar yapıyorsunuz ya. Birgün de göreyim garip isimli, böyle fantastik bir icat yapında ohaa lan bunu bizimkiler mi yapmış diyeyim şaşırayım. Yok ya, göremeden ölücem ona yanıyorum. An itibari ile kaçak wireless yakalayıp biraz sörf yapayım dedim. Sonra nerden aklıma geldiyse Ahi Evran Üniversitesi' nin sitesine girdim. Neyse bakınıyorum böyle personel ilanı için. Haberler kısmı var sitede işte. Bi baktım '' üniversitemiz öğrencisinden müthiş buluş '' başlıklı bi haber var. Tabi hemen dikkatimi çekti ne lan bu?! diye. Tıkladım habere ve dumura uğradım resmen. Neymiş o muhteşem buluş '' Organik Gübre Saçma Makinesi ''. Hele makinenin bir de içler acısı fotoğrafını yayınlamışlar, görmeyin arkadaş kahrolursunuz ya. Lan madem o kadar muhteşem bir icat adam gibi bir fotoğrafını yayınlayın neblim şöyle kapsüle koyun. Yani kendiniz dahi inanmamışsınız buna amk. Sonra bizim çocuk icat yaptı, ohh ne iyi üniversiteyiz amk. diye sitede haber yaparsınız. Lan sonra giremessin ilk 500' e işte, böyle mi oluyor. Sen o çocuğun yaptığı sıradan bir icadı '' muhteşem '' diye nitelersen çocuk zaten en iyisini yaptım lan demez mi? 10 yıl bundan ekmek yerim demez mi ? Der valla. Ayrıca o yaptığınız şey beni hiç heyecanlandırmadı. Açık açık söyleyeyim. Ha bi yerlerde elbet işe yarar ama biraz aşın bu olayları ya. Gece gece de sinirlendirmeyin beni.


Cumartesi

İsmimin önüne sponsor arıyorum

Yetti lan bu parasızlık canıma. 6 yıldır dışarda okuyorum, bir ayın sonunu da şöyle adam akıllı gördüysem bu yazıyı yazarken laptopun şarjı bitsin. Neyse, çok parasızım lan, ayın 7 sinde krediler yatıcak ama bende para kalmadı yine. Her ay olan klasik durum aslında. Bloga reklam mı alsam napsam lan. Tekliflere açığım ey reklamverenler zamanında sizi biraz kötüledim ama o günleri unutalım. Hem alltan geçen küçük yazılar da bence çok önemli değil artık. Ayrıca o yazıları ordan geçirmiyeceksiniz de eve mektupla mı göndereceksiniz tabii ki hayır :) Ne diyodum reklam alcam ismimin önüne lan, hani oluyo ya Beşiktaş Cola Turka, Pınar Karşıyaka haa bunlar gibi olsun. O kadar devlet dairesinde ismimiz geçiyo yani, elbet reklam olur ismimizden. Nasıl desem şöyle Sony Bravia Scartissue, ne güzel oldu dimi lan. Çok hoşuma gitti bu bedava da yapabilirim aslında ama para lazım işte. Ya da Petrol Ofisi Scartissue, bu da fena değil yanacak gibi duruyor nick ama olsun parayı veren için yakarım :) Ayrıca 750 kişilik bir lisede staj yapıyorum. Takım elbisemin üzerine de reklam alabilirim, gençlere yönelik işte bilirsiniz. Aslında küçük bir kondom reklamı şöyle ceplerime doğru olabilir, ya da sırtımda bir hijyenik ped reklamı ama bu daha çok bayan öğretmenlere gider herhalde, ya da pantolunuma şöyle aşağıya doğru hepsiburada.com yazdırsam o da güzel olur lan. Evet ben tekliflere açığım reklamverenler :) kötü günleri unutalım, olan olmuş yazılan yazılmış.

Perşembe

Bir gün yapmayı düşündüğüm şey tam olarak bu

18 yaşını geçen orda burda bir şeyler için form dolduran herkesi arar şu müşteri temsilcileri. Şu banka sahiplerinin ve stratejilerinin taa amk. Lan kartını istemiyorum neden beni günde 4 defa aynı kart için arıyosun. Tamam güzel sesli bayanlar almışsınız, ikna kabiliyeti  yüksek olabilir ki, bu konuştuğu kişiye göre de değişir, üstelik bazıları da çok aptal oluyor, onları ayırın amk. Ne için aradığını unutanını dahi biliyorum ben. Geçenlerde ota boka sigorta yapacaz diye arayan biri vardı, neymiş yolda kalırsam araba göndercekmişte, ilaç lazım olunca alıcakmışta, neblim tuvalete çişe götürcekmişte, yerime okulda imza atacakmışta ve bunlar ayda bilmem kaç liraymışta. Ee iyi güzel de ben o zaman mal gibi yaşayayım hayatta. Hiçbir şey yapmayayım, git benim yerime de evlen bari, çoluk çocuk yap, sigortasın ya, yap bütün işlerimi pis paragöz, tembellik aracıları sizi. Sanki fabrikalarım, arsalarım, nivyork'larda katlarım var, bunlardan zaman ayıramıyorum.  Artık karar verdim ama , size sizin gibi davrancam. Arıycam bigün bi yerin müşteri hizmetlerini, var mı bi sıkıntınız, memnun musunuz  benden, biz arkadaşlarla aramızda bi kart çıkardık çok avantajlı valla size de verelim mi diyeceğim sonuna kadar da ısrar edicem amk. Hatta ben niye arıyorum lan, bana niye giriyor hesap, onlar beni arayınca direk ben bu muhabbeti yapıcam kaydedicem , burada da paylaşcam görürsünüz :) Hayır bazen erkekler arıyor hiç çekilmiyorlar ya, lan napim ben seni bari hatun kişiler arasın, zaten çekilmiyor muhabbetler. Geçen gün konuşmanın yarısında sıkılıp arkadaşa verdim seste bayağı farkediyo onla konuştu müşteri temsilcisi kişi, salıverdik ama her zamanda yanımızda biri olmuyo amk.Ayrıca fotoğraftaki gibi müşteri temsilcileri hemen arayabilir.05554+%^'%+ :)  neyse sıkıldım artık. hadi hoşçakal blog.

FARKEDENLER

Ne yazmış bu adam?

etiket oldular

90's (1) Ahi evran üniversitesindeki garip buluş (1) alakasız etiket de yazma ya (1) Alev Dedegil (1) Anal dönem (1) anime pornla yetişen nesilden ne beklersin (1) arazekalılar (1) Aynı adlı kitap (1) ben bu deneyin mümkün olma ihtimalini sevdim (1) ben burada kendimden bahsettim (5) böyle nimet olmaz olsun (1) böyle yetenek mi olur amk. (1) Burger King (1) Cemali (1) Ceza (1) Çanakkale (1) çocuk eğitimi (1) çok ergenli bir yazı oldu ergenekondan aranmam umarım (1) Demokrasi-Teokrasi gidişatı (1) Deniz Baykal (1) Deniz Gezmiş (1) doğum günü (1) Dostluk (1) Dumansız hava sahası (1) Duş (1) duygu-mantık (1) duygulandımda duruldum (1) duyun sesimi lan (1) Efes'i zengin eden rektör (1) Eğitim (2) Emre Aydın (1) Ergenlik (1) erotik blog (2) esaret (1) eski sevgili (4) Eşitsizlik (1) eti puf (1) facebook (3) fahişe (1) Filistin (1) Flash tv (1) Gasilhane (1) Gay'em sizi incitmek değil (1) Gazze (1) gençlik (1) Greenpeace (1) Guthrie (1) hayat (1) herkesin tuttuğu kendine (1) hindistan (1) Hitler (1) İddaa (1) İnci (1) insan (1) İnsanlık (1) internet (1) İsmet İnönü (1) İsrail (1) İsrail'deki orman yangınına sevinen idiot (1) İstanbul (1) İzmir (2) Japonlara sesleniş (1) Kaddafi (1) kadın (1) Kalorifer Böceği (1) Kamal Kılıçdaroğlu gömlek bunalımı (1) Kanuni'yle konuştum dizinin gideri var dedi. (1) Kaset (1) kaybolmayan kanka istiyorum (1) Kıbrıs Şehitleri Caddesi (1) Kısa Sarkozy (1) korsan cd illegal download korsan kitap (1) korsan mp3 (1) kpss (3) kpss 2010 eğitim bilimleri (1) Kpss 2010 kopya skandalı (2) Lady Gaga (1) Libya Savaşı (1) markabeyinli olmak (1) Mehmet Pakdemirli (1) Mısır İsyanı (1) Mikrozeka (1) nasıl akademisyensiniz amk. (1) ne bitmez okulmuş amk. (1) neyleyim beni temsil edemeyen müşteri hizmetlerini (1) Nietzsche (1) Nutella hakkında da yazdım ya daha ne yazayım (1) Nükleer Enerji (1) oldu bittiye getirdim (1) Öğrenci evi (1) Öğretmenlik (1) Ölsünler bize mi ölüyorlar sanki diyen devlet (1) Ölüm sezonları (1) ÖSYM (1) Papi dansı (1) Pavlov (1) Pislik (1) Playstation (1) Profösör (1) pucca gibi nasıl yazılır (2) reklamverenler (2) Robot Dance (1) sana değil kardeşine (1) Schopenhauer (1) seyirciye oynadım (1) sıcak çok sıcak (1) sınavlar (1) Sigmund Freud (1) siktiri boktan modernite (3) Snorlax (1) Sosyallik (1) Su sorunu (1) şimdi bana kaybolan anahtarımı verseler (1) Tatminatör (1) Tayyip Erdoğan (1) Tecavüz yasası (1) Teknosa (1) Terör (1) Time out (1) tüketiciyi nasıl öpsek (1) Türkiye' de entellektüel anlayış (2) Twitter (2) UGG (2) Usb nargile (1) Vahit amk senin lan. (1) Yalan (1) yalancının mimi (1) Yavşak Erkekler (1) Yemekteyiz gay sorunsalı (1) yeni nesil (1) Yılmaz Özdil (1) yorrrumm gibi yorum. (1) Zeka (1)

counter map